Görüyorum ki:
Şu dünya hayatında en bahtiyar odur ki:
Dünyayı bir misafirhane-i askerî telakki etsin ve öyle de iz'an etsin ve ona göre hareket etsin.
Ve o telakki ile, en büyük mertebe olan mertebe-i rızayı çabuk elde edebilir.
Kırılacak şişe pahasına, daimî bir elmasın fiatını vermez;
istikamet ve lezzetle hayatını geçirir.
(Mektubat/Risale-i Nur)
Risale-i Nur,
insan olan bir insana,
acz ve fakrını derk ettirir.
Bedîüzzaman der ki:
"İnsan,
acz ve fakrını anlamakla,
tam Müslüman ve abd olur."
(Konferans /Risale-i Nur)
Leyle-i Kadr'in sırrıyla seksen sene bir ömrü kazandıracak bir vakitte,
en iyi,
en efdal şeylerle meşgul olmak lâzım geliyor.
İnşâallah Kur'an'a ait mesaille iştigal, bir nevi manevî mütefekkirane Kur'an okumak hükmündedir.
Hem ibadet, hem ilim, hem marifet, hem tefekkür, hem kıraat-ı Kur'an manaları risalelerin istinsah ve mütalaalarında vardır itikadındayız.
Zâten bu ciheti siz takdir etmişsiniz.
Barla - 332
Şükrün mikyası;
kanaattır ve iktisaddır ve rızadır ve memnuniyettir.
Şükürsüzlüğün mizanı;
hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram helâl demeyip rastgeleni yemektir.
(Mektubat/Risale-i Nur)
Hem madem her şeyin hakikatı,
Cenab-ı Hakk'ın bir isminin tecellisine bakar,
ona bağlıdır,
ona âyinedir.
O şey,
ne kadar güzel bir vaziyet alsa,
o ismin şerefinedir;
o isim öyle ister.
O şey bilse,
bilmese;
o güzel vaziyet,
hakikat nazarında matlubdur.
Sözler - 556
"Ey insan!
Hayatın ağır tekâlifini omuzuna alıp zahmet çekme. Hayatın fenasını düşünüp, hüzne düşme. Yalnız dünyevî ehemmiyetsiz meyvelerini görüp dünyaya gelişinden pişmanlık gösterme. Belki o sefine-i vücudundaki hayat makinesi, Hayy-u Kayyum'a aittir. Masarıf ve levazımatını, o tedarik eder. Ve o hayatın pek kesretli gayeleri ve neticeleri var ve ona aittir. Sen, o gemide bir dümenci neferisin. Vazifeni güzel gör, ücretini al, keyfine bak.
O hayat sefinesi, ne kadar kıymetdar olduğunu ve ne kadar güzel faideler verdiğini ve o sefine sahibi zâtın, ne kadar Kerim ve Rahîm olduğunu düşün, mesrur ol ve şükret ve anla ki: Vazifeni istikametle yaptığın vakit, o sefinenin verdiği bütün netaic; bir cihetle senin defter-i a'maline geçer, sana bir hayat-ı bâkiyeyi temin eder, seni ebedî ihya eder."
(Mektubat - Risâle-i Nur)
"Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun? Otuzikinci Söz'ün âhirinde denildiği gibi:
Dünyanın bin sene mes'udane hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rü'yet-i cemaline mukabil gelmeyen bir Cemil-i Zülcelal'in daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun. Mübtela ve meftun ve müştak olduğunuz mecazî mahbublarda ve bütün mevcudat-ı dünyeviyedeki hüsün ve cemal, onun cilve-i cemalinin ve hüsn-ü esmasının bir nevi gölgesi ve bütün Cennet, bütün letaifiyle bir cilve-i rahmeti ve bütün iştiyaklar ve muhabbetler ve incizablar ve cazibeler, bir lem'a-i muhabbeti olan bir Mabud-u Lemyezel'in, bir Mahbub-u Lâyezal'in daire-i huzuruna gidiyorsunuz ve ziyafetgâh-ı ebedîsi olan Cennet'e çağrılıyorsunuz. Öyle ise kabir kapısına ağlayarak değil, gülerek giriniz."
(Yirmi Üçüncü Söz - Risale-i Nur)
İşte ey insan! Aklını başına al. Eğer sen ölmezsen, ihtiyar olacaksın.
اَلْجَزَٓاءُ مِنْ جِنْسِ الْعَمَلِ
sırrıyla, sen vâlideynine hürmet etmezsen, senin evlâdın dahi sana hizmet etmeyecektir. Eğer âhiretini seversen, işte sana mühim bir define; onlara hizmet et, rızalarını tahsil eyle. Eğer dünyayı seversen, yine onları memnun et ki, onların yüzünden hayatın rahatlı ve rızkın bereketli geçsin. Yoksa onları istiskal etmek, ölümlerini temenni etmek ve onların nazik ve seriü't-teessür kalblerini rencide etmek ile
خَسِرَ الدُّنْيَا وَ الْاٰخِرَةَ
sırrına mazhar olursun. Eğer rahmet-i Rahman istersen, o Rahman'ın vedialarına ve senin hanendeki emanetlerine rahmet et.
(Mektubat)
"Şu asırda maddiyyunluk fikri o derece istila etmiş ki, maddiyatı herşey'e merci' biliyorlar.
Böyle bir asırda has ehl-i iman, maddiyatı i'dam eder derecesinde ehemmiyetsiz gördüklerinden; Vahdet-ül Vücud meşrebi ortaya atılsa belki maddiyyunlar sahib çıkacaklar, "Biz de böyle diyoruz" diyecekler. Halbuki dünyada meşarib içinde, maddiyyunların ve tabiatperestlerin mesleğinden en uzak meşreb, Vahdet-ül Vücud meşrebidir. Çünki ehl-i Vahdet-ül Vücud, o kadar vücud-u İlahîye kuvvet-i iman ile ehemmiyet veriyorlar ki, kâinatı ve mevcudatı inkâr ediyorlar.
Maddiyyunlar ise, o kadar mevcudata ehemmiyet veriyorlar ki; kâinat hesabına, Allah'ı inkâr ediyorlar.
İşte bunlar nerede? Ötekiler nerede?"
(Hakikat Nurları - Risale-i Nur)
Müslümanlık, dünyanın kıvamı olan bir dindir; cihan medeniyetinin istinad ettiği temelleri muhtevidir
Fransa'nın en maruf müsteşriklerinden Gaston Care (Gaston Kar), 1913 senesinde Figaro Gazetesi'nde, yeryüzünden müslümanlık kalkacak olursa, müsalemetin muhafazasına imkân olup olmadığı hakkında makaleler silsilesi yazmış ve o zaman, bu makaleler Şark Gazeteleri tarafından tercüme olunmuştu. Fransız müsteşriki diyor ki:
"Yüz milyonlarca insanın dini olan Müslümanlık, bütün sâliklerine nazaran, dünyanın kıvamı olan bir dindir. Bu aklî dinin menbaı ve düsturu olan Kur'an, cihan medeniyetinin istinad ettiği temelleri muhtevidir; o kadar ki, bu medeniyetin, İslâmiyet tarafından neşrolunan esasların imtizacından vücud bulduğunu söyleyebiliriz. Filhakika bu âlî din; Avrupa'ya dünyanın imarkârane inkişafı için lâzım olan en esaslı kaynakları temin etmiştir. İslâmiyetin bu faikiyetini teslim ederek, ona medyun olduğumuz şükranı tanımıyorsak da, hakikatın bu merkezde olduğunda şek ve şübhe yoktur."
Fransız muharriri, daha sonra, Kur'anın umumî müsalemeti muhafaza hususundaki hizmetini bahis mevzuu ederek diyor ki:
"İslâmiyet, yeryüzünden kalkacak ve bu suretle hiçbir Müslüman kalmayacak olursa, barışı devam ettirmeye imkân kalır mı? Hâyır, buna imkân yoktur!..."
- Gaston Care
(Nur'un İlk Kapısı - Risale-i Nur)
"...herkesin bu dünyada koca bir dünyası var. Âdeta insanlar adedince dünyalar birbiri içine girmiş. Fakat herkesin hususî dünyasının direği, kendi hayatıdır. Ne vakit cismi kırılsa, dünyası başına yıkılır; kıyameti kopar. Ehl-i gaflet, kendi dünyasının böyle çabuk yıkılacak vaziyetini bilmediklerinden, umumî dünya gibi daimî zannedip perestiş eder."
[ Siracün-Nur (Envar) ]
📌DUYURU: Risâle-i Nûr Soru Cevap Test Kanalımız açılmıştır. Artık soru cevap test paylaşımları aşağıdaki kanaldan yapılacaktır. Takip ederek istifade edebilirsiniz.
@risaleinur_imtihan
"Ey insan! Senin nokta-i istinâdın ancak ve ancak Allah'a olan imandır. Ruhuna, vicdânına nokta-i istimdâd ise ancak âhirete olan imandır. Binâenaleyh bu her iki noktadan haberi olmayan bir insanın kalbi, ruhu tevahhuş eder; vicdanı dâima muazzeb olur."
(İman ve Küfür Müv. - Yirmi Dokuzuncu Lem'adan / İkinci Bâb / İkinci Nokta)
Ey insanlar! Fâni, kısa, faidesiz ömrünüzü; bâki, uzun, faideli, meyvedar yapmak ister misiniz? Madem istemek insaniyetin iktizasıdır, Bâki-i Hakikî'nin yoluna sarfediniz. Çünki Bâki'ye müteveccih olan şey, bekanın cilvesine mazhar olur.
Lemalar
Sen o yirmidört saatin yirmiüçünü şu hayat-ı fâniyeye bilâ-tereddüd ve bilâ-perva sarfediyorsun.
Pek uzun seferin için elzem-i zâd olan beş vakit namazın edasına, bir saatin sarfında tehavün gösteriyorsun.
Yani, ağır davranıyorsun.
Hattâ sarfettiğin vakitte bir hisse de dünyaya çıkarıyorsun ki, namaz içinde dünyanı da düşünüyorsun.
Hallak-ı Kerim'in bu kadar az birşeyle şu kadar büyük şeyleri sana verdiği halde sen yapmazsan, senin bu insafsızlığın ile Cehennem sana lâyık olmaz mı ve sen ona müstehak olmaz mısın;
ey gafil ve ey târikü's-salât?
عَجِّلُوا بِالصَّلٰوةِ قَبْلَ الْفَوْتِ وَ بِالتَّوْبَةِ قَبْلَ الْمَوْتِ
(Nurun İlk Kapısı/Risale-i Nur)
evham-ı seyyieden temizlen.
İşte Kur'an âlemi kapıları açıktır.
İşte Kur'an cenneti "müfettehatü'l-ebvab"dır; gir bak.
Melaikeyi o Cennet-i Kur'aniye içinde güzel bir surette gör.
Herbir âyet-i Tenzil, birer menzildir.
(Sözler /Risale-i Nur)
Şu mübarek Şehr-i Ramazan, Leyle-i Kadr'i ihata ettiği için,
kendisi de ömür içinde bir leyle-i kadirdir ki, muvaffak olanın ömrüne bin ömür katar.
Dakikası bir gündür.
Saati iki ay,
günü birkaç sene hükmünde bir ömr-ü bâkidir.
Senden ve âhiret hemşirem yani ikinci vâlidem ve kardeşimin muhterem vâlidesinden duanızı istiyorum.
Madem duada sizi şerik ediyorum, siz de benim duama âmîn hükmünde olarak dua ediniz.
(Barla /Risale-i Nur)
Duanın
en güzel,
en latîf,
en leziz,
en hazır meyvesi, neticesi şudur ki:
Dua eden adam bilir ki,
birisi var ki; onun sesini dinler, derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder. Onun kudret eli herşey'e yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil; bir Kerim zât var, ona bakar, ünsiyet verir. Hem onun hadsiz ihtiyacatını yerine getirebilir ve onun hadsiz düşmanlarını def'edebilir bir zâtın huzurunda kendini tasavvur ederek, bir ferah, bir inşirah duyup, dünya kadar ağır bir yükü üzerinden atıp
الْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ
der.
(Mektubat/Risale-i Nur)
Risale-i Nur şakirdlerine inkisar-ı hayal, gayretlerini ve ileri atılmasını ve ciddiyetlerini takviye etmek lâzım geliyor. Kırk sene evvel ehl-i siyaset, bana bir cinnet-i muvakkata isnadıyla tımarhaneye sevkettiler. Ben onlara dedim: Sizin akıllılık dediğinizin çoğunu ben akılsızlık biliyorum; o çeşit akıldan istifa ediyorum;
وَ كُلُّ النَّاسِ مَجْنُونٌ وَ لٰكِنْ عَلٰى قَدَرِ الْهَوٰى اِخْتَلَفَ الْجُنُونُ
kaidesini sizlerde görüyorum demiştim.
(Şualar 345.sh - Risale-i Nur)
✨Cuma'nın güzellikleri üzerimize olsun
___________ _ _
"Ey insan!
Fenaya, ademe, hiçliğe, zulümata, nisyana, çürümeye, dağılmaya ve kesrette boğulmaya gittiğinizi tevehhüm edip düşünmeyiniz! Siz fenaya değil, bekaya gidiyorsunuz. Ademe değil, vücud-u daimîye sevk olunuyorsunuz. Zulümata değil, âlem-i nura giriyorsunuz. Sahib ve Mâlik-i Hakikî'nin tarafına gidiyorsunuz ve Sultan-ı Ezelî'nin payitahtına dönüyorsunuz. Kesrette boğulmaya değil, vahdet dairesinde teneffüs edeceksiniz. Firaka değil, visale müteveccihsiniz."
(Yirmi Üçüncü Söz - Risale-i Nur)
"Bil ey hodgâm! Bu dünyada saadet, terk-i dünyada.
Hudabîn isen, o kâfidir, bıraksan da bütün eşya lehinde
Ger hodbîn isen, helâkettir, ne yaparsan bütün eşya aleyhinde.
Demek terki gerektir her iki halde bu dünyada.
Terki demek: Huda mülkü, onun izni, onun namıyla bakmakta.
Ticaret istiyorsan ger, şu fâni ömrünü bâkiye tebdilde.
Eğer nefsine talib isen, çürüktür hem temelsiz de.
Eğer âfâkı ister isen, fena damgası üstünde.
Demek değmez ki alınsa, çürük maldır hep bu çarşıda.
Öyle ise geç, iyi mallar dizilmiş arkasında..."
(Gençlik Rehberi - Risale-i Nur)
Ey ehl-i kerem ve vicdan ve ey ehl-i sehavet ve ihsan!
İhsanlar zekat namına olmazsa, üç zararı var. Bazan da faidesiz gider. Çünki Allah namına vermediğin için, manen minnet ediyorsun; bîçare fakiri minnet esareti altında bırakıyorsun. Hem makbul olan duasından mahrum kalıyorsun. Hem hakikaten Cenab-ı Hakk'ın malını ibadına vermek için bir tevziat memuru olduğun halde, kendini sahib-i mal zannedip bir küfran-ı nimet ediyorsun.
Mektubat
"Allah'ın nuru ile nurlanan bir gönlün semasını hangi bulutlar kaplayabilir? Her an huzur-u İlahîde bulunmak bahtiyarlığına eren bir kulun ruhunu, hangi fâni emel ve arzular, hangi zavallı teveccüh ve iltifatlar ve hangi pespaye gaye ve ihtiraslar tatmin, teskin ve teselli edebilir?"
(A'sâ-yı Mûsa - Risale-i Nur)
Ve insanlar içinde her halde o ferd Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm olacaktır. Çünki zaman-ı Âdem'den şimdiye kadar hiçbir tarih, onun gibi bir ferdi gösteremiyor ve gösteremez. Zira o zât Küre-i Arz'ın yarısını ve nev'-i beşerin beşten birisini, saltanat-ı maneviyesi altına alarak, bin üçyüz elli sene kemal-i haşmetle saltanat-ı maneviyesini devam ettirip, bütün ehl-i kemale, bütün enva'-ı hakaikte bir "Üstad-ı Küll" hükmüne geçmiş. Dost ve düşmanın ittifakıyla, ahlâk-ı hasenenin en yüksek derecesine sahib olmuş. Bidayet-i emrinde, tek başıyla bütün dünyaya meydan okumuş. Her dakikada yüz milyondan ziyade insanların vird-i zebanı olan Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ı göstermiş bir zât, elbette o ferd-i mümtazdır, ondan başkası olamaz. Bu âlemin hem çekirdeği, hem meyvesi odur.
(Mektubat 308.sh - Risale-i Nur)
"Vahdet-ül Vücud meşrebine sebebiyet veren aşkın enva'ından en mühim sebeb, aşk-ı dünyadır. Mecazî olan aşk-ı dünya, aşk-ı hakikîye inkılab ettiği zaman, vahdet-i vücuda inkılab eder. Nasılki insandan şahsî bir mahbubu, muhabbet-i mecazî ile sever. Sonra zeval ve fenasını kalbine yerleştirmeyen bir âşık, mahbubuna aşk-ı hakikî ile bir beka kazandırmak için, Mabud ve Mahbub-u Hakikî'nin bir âyine-i cemalidir diye kendini teselli eder, bir hakikata yapışır."
(Latif Nükteler - Risale-i Nur)
insan, bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile, ebedî daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir.
(Risale-i Nur - Lem'alar)
İsm-i a'zam herkes için bir olmaz, belki ayrı ayrı oluyor. Meselâ İmam-ı Ali Radıyallahu Anh'ın hakkında; "Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs" altı isimdir. Ve İmam-ı A'zam'ın ism-i a'zamı "Hakem, Adl" iki isimdir. Ve Gavs-ı A'zam'ın ism-i a'zamı "Yâ Hayy!"dır. Ve İmam-ı Rabbanî'nin ism-i a'zamı "Kayyum" ve hâkeza.. pek çok zâtlar daha başka isimleri, ism-i a'zam görmüşlerdir.
Lemalar - 339
Hatalı soru için özür dileriz
"... İşarat-ül İ'caz, Mesnevi-i Nuriye, Muhakemat gibi eserleri, Risale-i Nur'un bir fidanlığı, çekirdeği şeklinde düşünürsek, Külliyat da o çekirdeklerin ağaç olmuş şeklidir. Bu üç eser her ne kadar "Eski Said" döneminin mahsulü olsalar bile, Risale-i Nurların mütemmimi, tamamlayıcısıdırlar."
Hulefa-i Raşidîn hem halife hem reis-i cumhur idiler. Sıddık-ı Ekber (R.A.) Aşere-i Mübeşşere'ye ve Sahabe-i Kiram'a elbette reis-i cumhur hükmünde idi. Fakat manasız isim ve resim değil, belki hakikat-i adaleti ve hürriyet-i şer'iyeyi taşıyan mana-yı dindar cumhuriyetin reisleri idiler.
Şualar